GüncelMakaleler

SENTEZ | Şaha Kalkan Militarizmle Emperyalist Dengeler ve TC

"Şiddet, emperyalist kapitalist sistemin tahrip ettiği, yakıp yıktığı ya da talan ettiği coğrafyalardır. Şiddet, bütün imkânlara egemen olma düşüncesinin baş edilemez bir ihtirasa dönüşmesi ile halkların payına savaş ya da katliamların düşmesidir."

Tarih, insanın insana, insanın diğer canlılara, daha genel olarak insanlığın yaşamdaki tüm canlılara karşı uyguladığı sayısız şiddet örnekleriyle doludur. Şiddeti yaratan ve uygulayan sistemlerden bağımsız şiddeti ele almamız mümkün değildir. Şiddet, emperyalist kapitalist sistemin tahrip ettiği, yakıp yıktığı ya da talan ettiği coğrafyalardır. Şiddet, bütün imkânlara egemen olma düşüncesinin baş edilemez bir ihtirasa dönüşmesi ile halkların payına savaş ya da katliamların düşmesidir. Şiddet, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek, bahanelerle halkların özgürce yaşadığı topraklara bombalar yağdırmaktır.

Silah tanıtımlarının, askeri tatbikatların, tehditkâr açıklamaların takibinin dahi zorlaştığı bir süreçten geçmekteyiz. Kimi yazılarda Üçüncü Dünya Savaşı’na yaklaşıldığı ya da içinden geçilen sürecin dünya savaşı olduğu açıklamalarını sıkça okumaktayız. Çin, İran aracılığıyla ABD’nin Körfez ülkelerindeki etkisini düşürmeye çalışıyor. Çin, Ortadoğu ve Körfez’de nüfuzunu savunma ve ekonomi bağları ile artırma hedefi ile çeşitli hamleler gerçekleştiriyor. Tahran hükümeti, Çin’in başlattığı “Kuşak Yol” projesine katılımını öngören 25 yıllık iş birliği anlaşmasını imzalıyor ve bu anlaşma kapsamında da Çin, bankacılık, telekomünikasyon, limanlar, demiryolları, sağlık hizmetleri ve bilgi teknolojisi de dahil olmak üzere onlarca alanda İran’a 400 milyar dolarlık yatırım yapıyor. Bu anlaşmaya paralel Çin, İran’dan düzenli ve büyük ölçüde indirimli olarak petrol alma anlaşması yapıyor. Esad rejiminin de dahil olduğu bu anlaşmada Irak ve Suudi Arabistan’da bulunmakta.

Emperyalist kliklerin savaşında Çin için kilit role sahip İsrail’de de önemli yatırım yapan Çin, İsrail’i kendi safına çekmeye çalışıyor. Dengeleri değiştiren klikler savaşında Ortadoğu’da milyar dolarlık anlaşmalara imza atılması, bölgede yollar, limanlar, demiryolları, havaalanları inşa etme istemleri Çin’in bu denli “yatırımlarının” ve anlaşmaların, tek nedeni Ortadoğu’da daha genel tanımı ile dünyada bir güç haline gelmek.

Ukrayna savaşı aracılığı ile Rusya’ya ayar vermeye çalışan ABD, Ukrayna ile ortak askeri tatbikatlar yapıyor, askeri yardımlar yapacağını açıklıyor. Çin’in Ortadoğu’daki hamlelerinden rahatsız olan ABD ise bütünüyle Ortadoğu’yu boşlamasa da Çin’e karşı farklı hamlelerle süreci karşılamaya çalışıyor. Bunu Amerikan yönetiminin “savunma” bütçesine ayırdığı payla görebilmek mümkün. Geçen yılın bütçesinden yüzde 8 daha yüksek bir rakamla, orduya 858 milyar dolarlık pay ayırdı. Cumhuriyetçi Parti Wisconsin temsilcisi Mike Gallagher’ın bütçelerinin amacının “Bu yıl ki NDDA (Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası) Amerika’nın gücüne yatırım yaparak, Hint-Pasifik’teki Amerikan pozisyonunu güçlendirerek ve müttefiklerimizi destekleyerek Çin ile gelecekteki bir çatışmaya hazırlanma yönünde somut adımlar atıyor” açıklamalarında bulunması, ABD’nin Tayvan’ı doğrudan silahlandıracak ve 10 yıl boyunca 10 milyar dolarlık silah yardımı yapacak açıklamalarında klikler arası dalaşın yükselişe geçtiğini görmek mümkün.

Türk devleti tehdit edip fırsat kolluyor

Şiddeti, savaşı ve emperyalizmi; hedefine ulaşmak için bir araç olarak gören ve “güçlü” ulusların, daha “güçsüz” ulusların -zorla- yerine geçerek topraklarını genişletmeye hakkı olduğunu düşünen ideolojilerin ülkemizdeki “temsilcisi” Türk devlet faşizmi de tüm dünyanın gözleri önünde sistematik bir şekilde Kürdistan coğrafyasında hem askeri hem de siyasi olarak saldırılarına devam ediyor. Tarihini katlettiği halkların kanları üzerine yazan Türk devleti tarihten gelen katliamcı zihniyetiyle çelişkilerden kendi çıkarına yararlanmaya çalışıyor.

Türk devlet faşizmi, ABD ve Rusya-Çin bloklaşmasından kendince bir kâr sağlama hayali ile işgal politikalarını sadece Kürdistan coğrafyasında değil Libya, Yemen, Nijerya, Sudan, Somali, Lübnan vb. birçok ülkeye yayıyor. Bu egemen devletlerin egemenliğine dair açıklamalarda bulunuyor. Yine Yunanistan, Kıbrıs, Ermenistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa gibi birçok ülkeye yönelik tehditlerde bulunuyor.

Bir ülke ve o ülkenin cumhurbaşkanı düşünün ki Madrid’e, Tahran’a, Moskova’ya, Astana’ya, Cenevre’ye, ABD vb. hangi ülkeye giderse gitsin ya da hangi masaya oturursa otursun konuştuğu konu aynı. Diline pelesenk olan “terörü bitireceğiz”li cümleler ve çok pençeli operasyon talimatları ile yaşıyor. Yangından mal kaçırır gibi Endonezya dönüşü hava saldırısı talimatı veriyor. İsveç ve Finlandiya NATO’ya mı girmek istiyor “ver o zaman teröristi” diyor. Karadeniz’de tahıl ticareti yapılacak, işin içinde Türkiye mi var? “Ama sizde Rojava’ya girmeme izin vereceksiniz?” diyor.

Çabalarından kısmen sonuç da alıyor. Irak Kürdistanı’na ve Rojava’ya hava saldırıları gerçekleştiriyor. Teknolojik üstünlüğü ile saldırılar gerçekleştirdiği coğrafyalarda kendisinin de imzaladığı uluslararası hukuk yasalarını çiğneyerek, “terörü bitireceğiz” hayalleri ile saldırdığı topraklarda savaş ve insanlık suçu işliyor.

Türk devletinin Efrin, Serê kani ve Girê Spî işgalinin ardından birçok yerleşim yerlerine ve köylerine üstler, karakollar yaparak işgal ettiği toprakları sanki bir daha çıkmayacakmışcasına kalıcı yerleşme planlamaları yapmakta. Bölge halkları yerlerinden edilerek göçe zorlanmakta, işgal ettiği topraklardaki halklara yaşattığı faşizm yetmezmiş gibi bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yönelik saldırılarını da sürdürmekte. Petrol kuyuları, buğday ambarları, gaz tesisleri, ülkenin alt yapısı ve yerleşim yerlerini hedef alarak yoğun bir bombardıman yaparak, savaş suçu işlemeye devam etmekte.

Halep oradaysa arşın burada!

TC rejiminin Cumhurbaşkanı yine bir ziyaret (Azerbaycan) dönüşü Soçi Mutabakatı ve Rojava’ya yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamalarda bulunurken, bir kez daha halkların kanı üzerinden “at pazarlığı” yaptığını itiraf ediyor ve tehdit etmekten geri kalmıyor.

Hırsız ve katil bir Cumhurbaşkanı olarak evindeki paraları sıfırlama ses kayıtları açığa çıkan zat-ı muhterem; “O da şu; biz şu an itibarıyla Suriye Türkiye-Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” diyor.

Dün katil ilan ettiği Esed’le şimdi masaya oturmak istiyor. Dün Suriye’yi yağmalayan, yer üstü yer altı kaynaklarını çalan, binlerce katili Suriye’ye sokarak, “Cuma namazını Emevi Cami’nde kılacağını” açıklayanlar, şimdi “dostum Esed”’e dönüyor. Müthiş bir ikiyüzlülükle halkların kanı ve canı üzerinden pazarlık yapmakta bir sakınca görünüyor.

Üstelik aynı açıklamasında Rojava’yı tehdit etmekten de vazgeçmiyor: “Süratle adım atılması gereken bir diğer konu daha var. O da nedir? Terör örgütleri Suriye’de, özellikle Suriye’nin kuzeyinde rahat durmuyorlar. Zaman zaman ülkemizi oradan tehdit, tahrik ediyorlar, her şeyi yapıyorlar” diyor.

Hep tanıdık, hep bildiğimiz cümleler. Sanki mezarlıktan geçerken ıslık çalıyor. Bu tehditlere karşı elbette Rojava savunmasını yapan askeri güçlerden, bölgede yaşayan halklara kadar halkların, devrimcilerin de tüm hava saldırılarına ya da askeri operasyonlara tanıdık, bildik ve direniş kararlılığı var. Öyleyse ne diyelim: “Halep oradaysa arşında burada!”

Dün Birleşik Arap Emirlikleri’ne darbeci diyenler, kapısında el pençe divan; dün Mısır lideri Sisi’ye darbeci diyenler bugün şen şakrak sıkışıyor; dün “katil Esed” diyenler “bugün dostum” Esad diyor. Gün ola devran döne…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu