GüncelMakaleler

MAKALE | Siyonistler ve Naziler

"Nazilerin Almanya’da gücünü kaybetmesi ile İsrail devleti ve onun uluslararası ilişkilerine entegre olan Şamir Ariel Şaron’un ile ilişkilerini daima yakın tutarak Siyonist İsrail’in politikalarının şekillenmesinde rol oynamıştır"

Ekim devrimin yankıları dünyayı sararken emperyalistler nezdinde ortaya çıkan korku giderek boyut kazanıyordu. Proletaryanın ve ezilenlerin devrimci çıkışı hakim sınıfların kalelerini tutuştururken, karşı-devrimci blok çeşitli politikalarla bu çıkışı baltalamanın derdindedir.

Zira emperyalistlerin kaleleri proletaryanın toplarıyla dövülüyordu.

Uzun bir tarihsel süreç içinde dünyanın birçok bölgesine yayılan Yahudilerin bir kısmı bulundukları ülkelerde tüccarlık yapıyordu. Dünyanın birçok bölgesine dağılmış olmaları, ticarette onları avantajlı kılıyordu.

Özellikle Avrupa’da kapitalizmin gelişme evresinde Yahudiler ciddi bir sermaye gücüne sahip olduklarından, bu ülkelerin burjuvazisi tarafından tehdit olarak algılanıyordu. Kapitalizmin gelişimi ile birlikte ortaya çıkan “ulus devlet” olgusu kendi “ulusal” sermayesi dışındaki sermayeyi, kendisi için bir tehdit olarak görüyordu. Bu süreçte gelişen kapitalizm, kendi ulus devletlerini yaratırken, sermayeyi de kendi ulusunun tekeline alıyor, rakip olarak gördüğü sermaye güçlerini tasfiye ederek (el koyma) daha güçlenmeyi hedefliyordu.

Yahudi burjuvazisi de bundan payını almıştı. Yahudi karşıtlığı üzerinden geliştirilen kampanyalar neticesinde anti-semitizm geliştirilmiş ve Yahudi burjuvazisini hedef alan bu dalga içerisinde Yahudi işçi ve emekçileri de payına düşeni almıştır. Yahudi burjuvazisi bu saldırıları kullanarak proletarya içinde sınıfsal öfkeyi örtmeyi titizlikle başarmış ve sermaye gücünü artırarak ciddi bir güce sahip olmuştur.

Yahudilere dönük bu katliamlar denince belki de aklımıza ilk gelen Nazi Almanya’sıdır. Nazilerin Almanya’da ciddi bir Yahudi soykırımı gerçekleştirdiği bilinmektedir. Ancak bu katliamın neden ve hangi maksatlarla gerçekleştirildiği üzerine yeterince tartışma yürütülmemektedir.

 

Nazi Almanyasında Yahudiler

Dünyanın dört bir yanında Yahudilerin ülkelerini terk etmesine dayanan politikalar giderek yaygınlaşmıştır. Zira “Yahudi sermayesi” bulunduğu ülkelerde sermaye gücüne etki edecek derecede ciddi bir ticaret ve sermaye gücüne sahipti. Tarih boyunca dini açıdan da temel ilkesi ticaret olan Yahudi zenginleri, dünya genelinde tefeci-tüccarlıkla uğraşmışlar ve bulundukları ülkelerin hakim sınıflarını borçlandırma yoluyla kendilerine bağımlı kılmışlardır.

Yahudi tefeci tüccarlar bunun için kendi aralarında bir fon dahi oluşturmuşlardır. Siyonist hareketin temelleri de bu minvalde şekillenmiştir. Başta İngiltere olmak üzere batılı emperyalistlerin de desteği ile Filistin’de kurulacağı ilan edilen İsrail devleti hedefiyle Siyonistler, İngiltere ve Almanya arasındaki görüşmelerde kendi tavırlarını bu iki ülkenin hedefleri doğrultusunda şekillendirmiştir.

1930’lardaki üçlü ilişkide Siyonizm, resmi önderlerinin sayısız açıklamalarında ortaya koydukları gibi, Filistin’e Yahudi göçünü teşvik etmeyi ve bu topraklarda Siyonist bir devletin kurulmasını amaçlamış ve bu politikasını İngiltere ile daha yakın ilişkileri neticesinde gerçekleştirmiştir.

Siyonistlerin Almanya’yla ilişkileri de olmuş, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan Alman burjuvazisi, kendi sermaye birikimi güçlendirmek için Yahudi sermayesine yönelmiştir. Aslında Nazilerden önce Almanya kendi içinde “judenrein” yani “Yahudisiz” bir duruma gelmeyi (diğer bir ifadeyle Yahudi sermayesine el koymayı) hedefliyordu.

Esas olarak Yahudi sermayesini hedefleyen hareket giderek toptan Yahudi karşıtı bir kampanyaya dönüşmüştür. 1933 Ocak ayında Hitler’in iktidara gelmesi ile Almanya ciddi bir sürece girmiştir. Naziler Yahudi burjuvazisinin sermaye gücünü kendisine bir tehdit olarak görmekle beraber aynı zamanda bunun Avrupa açısından da sorun olduğu propagandasına başlamışlardır. Bu politikayı toptan hayata geçiren ve bir soykırıma dönüştüren Naziler oldu.

İngiliz emperyalizmi Alman emperyalizmi ile aynı kaygıları taşıyor ve bu sorundan hem kurtulmak hem de kendine bir silah olarak kullanmak için bir dizi politikalarla sahneye çıkıyordu. Bu politika ise hem Yahudi sermayesinin ülke içindeki fon ve lobi faaliyetlerinin Filistin’de Siyonist gücü artırmasına göz yumularak itiraf edildiği gibi, hem de kontrol altında bir gelişimle Arap dünyasını ikiye bölen stratejik bir yaklaşımla, Afrika, Asya ve Avrupa’nın kavşağında batılı emperyalist birliğinin ileri karakolu olacak Siyonist devletin kurulmasına yardımcı olmak şeklinde şekillendi.

Almanya’nın Yahudi karşıtı politikasını da içine alacak şekilde bir politika geliştiren İngiltere bu şekilde genel bir bağlayıcılık ortaya koyuyordu. Siyonistler ise bu politikadan memnun olmanın neticesinde Nazi Almanyası ile ilişkilerde bulunmuştur. İngiliz emperyalizmi ise başlangıçta Nazizmi sosyalizme karşı potansiyel bir güç olarak görerek bu görüşü 1938 Münih Anlaşması’yla ifade etmiştir.

Bu süre zarfında Siyonistler kendi emelleri doğrultusunda İngiliz emperyalizmin politikalarına entegre olmuşlardır. Nazilerin giderek güçlenmesi ve emperyalizmin yeni Pazar arayışlarında etkin bir güç haline gelmesi ile birlikte İngiltere Alman emperyalizminin kendi çıkarlarını tehdit eden rakip olduğunu belirtmiş ve bu açıklamadan bir yıl sonra 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı başlamıştır.

EPS başlamadan önce Almanya Yahudilerin Filistin göç ettirilmesine dair politikayı benimsemiş ve bu konuda inceleme yapması için Baron Leopold Itz von Mildenstein’ı görevlendirmiştir. Bu ziyarete Alman Siyonist Federasyonu görevlisi Kurt Tuchler eşlik etmiştir. Baron bir SS subayı olmakla beraber Hitlerin seçkin muhafızlarından birisidir. Nazi partisinin Yahudi sorununa dair belirsiz politikalarından rahatsız olan SS içindeki tartışmalara son veren ve Yahudi sorununa yaklaşımı ile Yahudi uzmanı olarak anılan Baron esas olarak İngiltere’nin politikalarına denk düşen şekilde bir program sunmuştur. Hitler ise bu politikayı desteklemiştir.

Burada dikkat çekilmesi gereken nokta Hitlerin iktidara gelişinde Yahudi sermayesinin çok ciddi bir etkisinin olduğudur. Yahudi sermayesinin de desteğini alan Naziler kendilerini iktidara getiren etmenleri dikkatle inceleyerek bu bağlardan kurtulmanın yollarını aramalarıdır.

Aynı şekilde Hitlerin iktidara gelmesinin ardından Almanya’da Siyonist faaliyetler artış göstermiştir. Hitler öncesi Almanya Siyonist Federasyonunun iki haftada bir çıkan gazetesi Juedische Rundschau’nun satışlarındaki büyük artış bu gelişimi yansıtır niteliktedir.

Hitler öncesi dönemde ortalama 10.000’in altında kalan satış, Hitler’in iktidarında 38.500’e ulaşmıştır. Siyonist faaliyetin giderek büyümesi Siyonist örgütlerin ortaya çıkmasına neden olurken, bu örgütler devlet eliyle Yahudi toplumu içinde daha fazla söz ve iktidar sahibi olmak istediler.

Diğer ülkelere nazaran Almanya Yahudi Federasyonu daha örgütlü ve siyonizmin bel kemiğini oluşturacak bir karaktere sahipti. İngiltere’nin Almanya’yı siyasal bir rakip görmesinden sonra Yahudi örgütleri İngiltere ile politik bağlılıklarını ortaya oymuş ve bu EPS sürecindeki Naziler için büyük bir tehlike arz etmiştir.

Ülke içindeki bütün Yahudiler kamplara doldurulmuş ve göç için mevcut şartlar oluşuncaya kadar denetim altında tutulması kararlaştırılmıştır. 1938’de göç yollarının kapanmasının ardından Hitler ülkedeki Yahudilerin katledilmesini öngören bir politikayı benimsemiştir.

 

Katliamcı Siyonist çetelerin Nazi kültürü

Almanya’da yaşanan Yahudi katliamların ardından yaşanan bir dizi politik tartışma, Yahudi meselesine dair yaklaşımları belirlemiştir. Almanya’nın temel sorunu canlı veya cansız olacak şekilde Yahudisiz Almanya perspektifine dayanıyordu. Dolayısıyla taktiksel anlamda farklı şekillerde kendisini gösteren ancak Yahudisiz bir toplum perspektifine dayanan bir politika daim kalmıştır.

1938’de Viyana’daki Yahudi Göç Dairesi Başkanı Eichmann, Siyonist görevli Moşe Bar Gilad’la, Avusturya’daki Nazi yetkililerin Siyonist genç öncüleri eğittikten sonra Avusturya Yahudilerinin Filistin’e göç etmeleri konusunda bir antlaşma imzalamıştır.

Benzer bir antlaşma Alman Yahudilerinin Filistin’e göç etmeleri için Siyonist ajan Pinhas Ginsberg’le Berlin’de Gestapo merkezi arasında imzalanmıştır. Bu politika kapsamında genç Yahudilerin eğitimi için çiftlikler ve gerekli araç gerekçeler sağlandı. Bunun öncülüğünü ise Eichmann üstlendi. Manastırlar boşaltıldı ve buralar eğitim merkezine dönüştürüldü.

1938’in sonuna gelindiğinde bin kadar genç Yahudi Nazilerin sağladığı kamplarda eğitim görmekteydiler. Bu eğitim daha sonra Siyonist hareketin ordusunun bel kemiğini oluşturacak  Irgun, Hagana ve Stern gibi çetelerin oluşumunu örgütledi. Burada ideolojik ve askeri eğitim alan çeteler 15 Mayıs 1948 Nakba gününden sonra Filistin halkına dönük infazlar, kundaklamalar, bombalamalar ve toplu katliam gerçekleştirdiler. Gerçekleştirdikleri köy baskınlarında Nazilerin katliamlarını aratmayan saldırılar gerçekleştirdiler.

 

Naziler’in ruhu İshak Şamir

Nakba’nın ardından Ortadoğu’da ilan edilen İsrail’in Filistinlilere dönük katliamları gündeme gelmemiş, Naziler’den eğitim almış olan çeteler eliyle bölgede provokasyonlar gerçekleştirilmiştir. Bu katliamlarda ise öne çıkan en dikkat çekici isim İshak Şamir’dir. Nazilerin eğittiği çeteler içerisinde örgütlenen Şamir İzhak Şamir (Yitzhak Yzerlinsky) 1914’de Jabolinsky Siyonist örgütünün gençlik hareketi Belar’ın aktif bir üyesiydi.

Varşova’daki hukuk öğreniminin ardından Filistin’e göç eden Şamir, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde hukuk öğrenimine devam etti ve 1936’da Irgun üyesi oldu. Irgun, Menahem Begin önderliğinde Naziler tarafından örgütlenen bir katliam örgütüydü. Şamir daha sonra Irgun’dan ayrılarak yine Naziler tarafından eğitilen ve önderliğini Abraham Stern’in yaptığı Stem çetesi olarak anılan LEHİ (İsrail Özgürlük Savaşçıları) örgütüne katıldı.

1941’de İngiliz manda yönetimi tarafından tutuklanana kadar Tel Aviv bölgesi kumandanı olarak çalıştı. 1942’de kaçtı. Stern’in ölümünden sonra bu çetenin başına geçecek olan Şamir, dünya genelinde ses getiren büyük eylemler ile sesini duyurdu. 1944’de İngiltere Ortadoğu Devlet Bakanı Lord Moyne ve 1948’de BM görevlisi İsveçli Kont Folke Bemadotte’ya yönelik suikastler gerçekleştirdi. Bu katliamların MOSAD tarafından gerçekleştirildiği Samir’in MOSAD üyesi olmasının açığa çıkması ile netleşti. Şamir’in MOSAD üyesi olduğuna dair belgelerin kamuoyuna sızmasıyla “aktif görevden” el çektirildi. Şamir, bu gelişmeler üzerine önce özel şirkette çalıştı daha sonra 1969 Knesset seçimlerinden sonra Herut Partisi’ne katıldı ve kısa sürede parti yönetimine yükseldi ve 1975’te partinin başkanı oldu.

Parti içindeki politikalarından çok gerçekleştirdiği katliamlarla tanınan Şamir 30’lar ve 40’larda Irgun, Irgun’dan sonra Stern adına katliamların organizasyonu yapmıştır. Arap yerleşim yerlerinin bombalanması, pazar yerlerinde bomba yüklü araçların infilak ettirilmesi gibi onlarca katliamı Şamir organize etmiştir.

Deir Yassin köyünde 254 Filistinli’nin katliam emrini de Şamir vermiştir. Şamir aynı zamanda Mısır istihbarat görevlileriyle FKÖ örgütüne dönük bombalı mektup eylemleri de gerçekleştirmiştir.

Naziler tarafından eğitilen bu örgüt çok geçmeden dünya genelinde Nazilerin ve Hitlerin ruhu olarak anılmaya başlamıştır. Ancak bu örgütün neden İngiltere ve BM temsilcilerine dönük eylemler gerçekleştirdiği hep merak konusu olmuştur. Ancak bu daha sonra Şamir’in İsrail’in esas ilişkisinin İngiltere ve ABD ile değil Almanya ile olmasını gerektiğini savunması ile ortaya çıkmıştır. Şamir önceleri bunu reddetse de sonrasında bunu kabul etmiştir.

Nazilerin Almanya’da gücünü kaybetmesi ile İsrail devleti ve onun uluslararası ilişkilerine entegre olan Şamir Ariel Şaron’un ile ilişkilerini daima yakın tutarak Siyonist İsrail’in politikalarının şekillenmesinde rol oynamıştır. (Bir ÖG okuru)

 

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu